Örnekleri ile İktisat Bilimleri Sözlüğü

Bu blog yazımda; iktisat bilimine ait teorik kavramların, örnekleri ile birlikte en sade  tanımlamalarını içeren bir derleme sunmaya çalışacağım. Katkıda bulunmak isterseniz yorum kısmından yazabilir veya iletişim sayfasından mail yolu ile ulaşabilirsiniz.

Kaynak taramaları: Burada yer alan sözlük tanımlamaları başta İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesi ders kitapları içeriğinden derlenerek, daha sonra internet üzerinde gerçekleştirdiğim araştırmalar ile harmanlanarak en sade şekilde hazırlanmıştır. Biliyorum ki bazı başlıklar üç, dört satıra sığacak ve olabildiğince sadeleştirilmeyecek kadar basit konular değiller. Basitçe açıklanamayacağını düşündüğüm kapsamlı iktisat terimleri için belki (Bu belki bir teori, varsayım yada vb. olabilir) özel bir başlık açmayı düşünmekteyim bu tarz bir terim gördüğünüzde konusunun içinde mutlaka detaylı şekilde derlemesini gerçekleştirdiğim sayfaya link verilmiş halini eklemiş olacağım.

İktisat Bilimleri Sözlüğü

Merkantilizm: 16.yüzyılda Avrupa’da başlamış ekonomik bir teoridir. 1500-1800 yılları arasında devam etmiş olup, rönesans, reform ve coğrafi keşifler sonucu oluşan yeni dünyanın iktisadi düzenidir. Jean Bodin, Thomas Miles ve Montaigne en önemli temsilcilerindendir. Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır. Kürsel ticaret hacmi asla değişmez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tutmuş olduğu altın, gümüş veya ticari değerler ile temsil edilmektedir. Merchant’dan (Tüccar) gelmektedir. Merkantilizmin 8 tane özelliği bulunmaktadır.

  1. Zenginliğin kaynağı paradır. (Altın, Gümüş)
  2. Dünya zenginliği belli bir zaman için sabittir.(Sömürü)
  3. Üretim tüketimden fazla olmalıdır. (İhraç)
  4. İhracat ithalattan fazla olmalıdır. (Kıymeti maden)
  5. İhracat teşvik edilmelidir. (İşlenmiş mal)
  6. İthalat kısıtlanmalıdır. (Ham madde, İş gücü)
  7. Devlet ekonomide aktif bir şekilde rol olmalıdır.
  8. Güçlü bir devletten yana olmuşlardır. (Ordu, Sömürge, Ticaret)

Klasik Liberalizm: Servetin kaynağı değerli madenlerdir. Sivil özgürlükler ve politik özgürlükler ile hukukun egemenliği altında temsili demokrasiyi savunan ve ekonomik özgürlüğü vurgulayan liberalizmin bir dalıdır. Klasik liberalizme göre dünya toplam serveti sabit değildir.

Mutlak Üstünlükler Teorisi: 16.yüzyılda Avrupa’da başlamış ekonomik bir teoridir. Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır. Kürsel ticaret hacmi asla değişmez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tutmuş olduğu altın, gümüş veya ticari değerler ile temsil edilmektedir.

Karşılaştırmalı ( Mukayeseli ) Üstünlükler Teorisi: 16.yüzyılda Avrupa’da başlamış ekonomik bir teoridir. Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır. Kürsel ticaret hacmi asla değişmez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tutmuş olduğu altın, gümüş veya ticari değerler ile temsil edilmektedir.

Klasik Yaklaşım: Klasik teori Frederick Taylor’un bilimsel yönetimi, Henri Fayol’un yönetsel teorisi ve Max Weber’in bürokratik yaklaşımının bileşiminden oluşan üç kanalda gelişen bir yönetim anlayışıdır.

Neo Klasik Yaklaşım: (Diğer adı ile insan ilişkileri yaklaşımı, davranışçı yaklaşımdır.) Neo-klasik iktisatçılar, emek maliyeti yerine, emekle birlikte diğer faktörleri de kapsayan fırsat maliyeti kavramını kullanmışlardır. Temeline dokunmadan Ricardo modelini revize etmişlerdir. Klasik dış ticaret teorilerine yönelik temel bir eleştiri, emek-değer teorisine dayanması, emek dışındaki faktörlerin maliyet ve dış ticarete etkisini ihmal etmesidir.  Buna göre üretim, kullanılan bütün faktörlerin ortak katkılarıyla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, verimliliğin tersi olarak maliyet, bir birim mal üretmek için gerekli olan kaynakların toplamıdır ve kullanılan faktörlerin parasal değerleri toplanarak hesaplanır. 

Fırsat Maliyeti: Bir malın fırsat maliyeti, o malın üretimini bir birim arttırmak için gereken kaynakları serbest bırakmak üzere, başka bir malın üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşittir. Fırsat maliyeti üretim olanakları eğrisi aracılığıyla gösterilir. Yani fırsat maliyeti bir maldan 1 br. daha fazla üretmek için diğer maldan vazgeçilen üretim miktarıdır. Fırsat maliyeti teorisine göre üretim maliyeti; 1 br. üretim yapabilmek için katlanılan maliyettir.

Fırsat Maliyeti Örneği: “Şimdi sen okula gelmeyi seçtiğin için çalışıp para kazanamıyorsun. İşte o kazanamadığın para senin fırsat maliyetindir”.

Alternatif MaliyetEkonomide bir şeyi elde etmek için vazgeçilen en iyi alternatife, fırsat maliyeti veya vazgeçme maliyeti (alternatif maliyet) denir.

Sabit Maliyet: Yani, maliyetler üretim miktarına bağlı olarak değişmemekte sabit kalmaktadır.

Teklif Eğrileri Yaklaşımı: Ülkenin belli miktar veya hacimdeki ithal malı karşılığında önerdiği ihraç malı tutarına teklif adı verilir. Bir teklif, aynı anda hem ihraç miktarını hem ithal miktarını hem de uluslararası fiyat oranını gösterir.

Yani teklif, aynı anda üç şeyi ifade etmektedir;

  • İhraç miktarı,
  • İthal miktarı,
  • Uluslararası fiyat oranı.

Ticaret hacmine bağlı olarak ülkenin teklifleri de değişir. İthalat her defasında belli miktar arttırılırken ülkenin her ilave birim ithal malı için kendi malından teklif edeceği miktarlar giderek azalır ve hatta bir noktada 0’a düşer.

Teklif Eğrisi, bir ülkenin karşı ülkeden talep edeceği bir birim mal karşılığında, kendi malından önereceği miktarları gösteren eğridir. Mill’in Karşılıklı Talep Teorisini teklif eğrileri ile geliştiren iktisatçı Alfred Marshall’dır.39

Teklif eğrisi orijinden çıkar, bir süre yurt içi maliyet doğrusu ile birlikte hareket eder. Sonra ondan ayrılarak kavisli bir görünüm alır.

Kaynak: Erol İyibozkurt, Uluslararası İktisat, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2001 s.65.

Kayıtsızlık Eğrileri: Diğer adı ile Farksızlık eğrisini ifade eder. Kayıtsızlık eğrileri, tüketiciye aynı faydayı sağlayan çeşitli mal bileşimlerini gösteren noktaların geometrik yeridir. Toplumsal kayıtsızlık eğrileri de sol yukarıdan sağ aşağıya doğru inerler. Birbirlerini kesmezler. Orijine göre dış bükeydirler. Eğri üzerindeki her noktada eş tatmin söz konusudur.

Dış Ticaret Hadleri: “Had” derece anlamına gelmektedir. Ticaret haddi (Ticaret derecesi) alınan satılan malların miktarı ve bu malların değişim oranını gösteren ölçüdür. Belirli bir dönemde alınan ve satılan malların fiyatları karşılaştırılarak o dönemdeki kayıp ya da kazanç görülebilir.

Ricardo Modeli: Ricardo modeline göre iki ülkenin ticaret yapabilmesi için ülkelerin iç maliyetlerinin biribirinden farklı olması gerekir. Fakat Ricardo Modeli, iç maliyet farklılığının nereden kaynaklandığını açıklamada yetersiz kalmaktadır.


Heckscher-Ohlin Teorisi: Diğer adı ile Faktör Donatım Teorisidir. Bu teoriye göre bir ülke, hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse; o faktörü yoğun biçimde kullanan mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder. Yani onları daha ucuza üretir ve o alanlarda uzmanlaşır.

Heckscher-Ohlin modelinin temel varsayımlarından birisi ülkelerin faktör donatımı bakımından birbirinden farklı olmalarıdır.

Faktör donatımı ise iki ayrı şekilde tanımlanabilir: Fiziki ve Ekonomik tanımlama.

Birinci yaklaşımda faktör bolluğu kavramı arz yönüyle ele alınır.
Üretim faktörlerinin fiziki miktarları veya faktör stoku ile açıklanır.

Heckscher-Ohlin Teorisi’nin dayandığı ana varsayımları şu şekilde derledim.

  1. Ülkeler faktör donatımları açısından farklıdır. (Emek-yoğun ve Sermaye-yoğun)
  2. Mallar faktör yoğunlukları ya da nisbi faktör oranları bakımından da farklılık gösterirler. (Bazı mallar emeğe, bazı mallar sermayeye dayalı)
  3. Bir malın üretim fonksiyonu bütün ülkelerde aynıdır. (Emek-yoğun ise her yerde aynı)
  4. Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir.
  5. Ülkelerin talep koşulları birbirinin benzeridir.
  6. İki mal ve iki ekonomi geçerlidir. Çıktı Smith ve Ricardo modelindeki gibi sadece emeğin bir fonksiyonu değil, emek ve sermayenin fonksiyonudur.
  7. Emek ve sermaye, her iki ülkede aynı niteliktedir yani homojendir.
  8. Emek ve sermaye donanımı, her iki ülkede sabittir.
  9. Emek ve sermaye, sektörler arasında tam akışkandır. Ülkeler arasında ise akışkan değildir.
  10. Her iki malda, üretim teknolojisi sabittir. Yani teknolojik gelişme yoktur.
  11. Ekonomide tam istihdam ve tam rekabet koşulları geçerlidir.
  12. Taşıma giderleri sıfırdır ve serbest ticaret koşulları vardır.
  13. Ülkelerin faktör donanımları birbirinden farklıdır. İki ülkeli modelde; bir ülke emek, diğer ülke ise sermaye bakımından zengin olacaktır (faktör bolluğu varsayımı).
  14. Malların faktör yoğunlukları farklılık gösterir. Bazı mallar emek yoğun, bazı mallar ise sermaye yoğun olarak üretilir.
  15. Bir malın üretim fonksiyonu Karşılaştırmalı Üstünlük Modelinin tersine bütün ülkelerde aynıdır.
  16. Üretimde ölçeğe göre sabit getiri koşulları geçerlidir.
  17. İki ülkenin ticaret yapabilmeleri için talep koşullarının benzer olduğu kabul edilmiştir.

Heckscher-Ohlin Teorisi Örneği: Basit ve rasyonel bir düşünceye dayanan bu teori, bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde etmesi, yani onları ucuza üretmesi ve o alanlarda uzmanlaşmasına dayanmaktadır.

Bir ülke emeğe göreceli olarak daha bol biçimde sahiptir, böyle bir ülkede doğal olarak emek-yoğun mallar daha ucuza üretilir. Bunun gibi sermaye faktörüne zengin olarak sahip bulunan ülkelerin de sermaye-yoğun malları daha ucuza üretmeleri beklenir.

Heckscher -Ohlin Modeline göre serbest ticaret sonrasında, bol olan faktörün gelirinin artması, kıt olan faktörün gelirinin ise azalması beklenir.


Faktör Yoğunlukları Varsayımı:Faktör fiyatları oranı değişince faktör yoğunluklarının değişmemesine kuvvetli faktör yoğunlukları varsayımı denir.


Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teorisi: Klasik teoride serbest ticaretin ülkede yaşayan insanların tümüne yararlı olduğu, koruyucu politikaların ise zararlı olduğu kabul edilir. Stoper ve Samuelson’a göre ise serbest ticaret ihracat endüstrilerinde yoğun kullanılan faktörün lehinedir. Korumacılık da ithalata rakip endüstrilerde yoğun kullanılan faktörlerin yararınadır. Korumacılık dolayısıyla ekonomi, bir bütün olarak kaybetse de ithalata rakip kesimde çalışanlar bundan faydalanırlar. Ülkenin bir gümrük tarifesi koyması kıt kaynağının reel gelirini yükseltir.


Faktör Hareketsizliği Modeli: 

Stolper-Samuelson’un Gelir Dağılımı Modeli, sermaye ve emek faktörlerinin ülke içinde tarım ile sanayi sektörleri arasında tam hareketli olması ile açıklanabilir. Faktör Hareketsizliği Modeline göre ise üretim faktörlerinden biri hareketsiz olabilir ve bu da gelir dağılımı üzerinde daha farklı sonuçlar meydana getirir.

Faktör Hareketsizliği Modeli Örneği: Örneğin temsili bir ekonomide emek bol faktördür. Sermaye ise kıt faktördür. Ekonomide yalnızca tarım ve sanayi sektörü vardır. Tarım sektörü emek yoğun, sanayi sektörü ise sermaye yoğun sektördür. Tarım ürünü de sanayi ürünü de sermaye ve emek kullanılarak üretilmektedir. Diğer taraftan emek, iki sektör arasını hareketli (akışkan) iken sermaye, sektöre özgüdür ve hareketsizdir.


Hollanda Hastalığı: Hollanda Hastalığı, faktör hareketsizliği modelinin bir örneği olarak ele alınabilir. Hollanda Hastalığı, bir ülkede ani bir şekilde üretim artışı sonucunda veya mevcut üretimden sağlanan gelir artışı durumunda yaşanan ekonomik daralma olarak ifade edilir. Burada asıl sorun, üretim artışının üretim faktörleri artışıyla uyumlu olamamasından kaynaklanmaktadır.

Hollanda Hastalığı Örneği: 1960’da Hollanda’da doğal gaz rezervlerinin bulunmasıyla doğal gaz üretiminde ani bir artış sağlanmıştır. Bu ani üretim artışının gerektirdiği üretim faktörleri, ekonomideki diğer endüstrilerden sağlanmıştır.Üretim faktörlerinin doğal gaz üretimine kayması, diğer endüstrilerin üretimini azaltmıştır. Üretim artışı olmamasına rağmen ilgili ürünün uluslararası fiyatının aşırı artması sonucu, gelirin aşırı artması da aynı etkiye sebep olabilecektir. Nitekim aynı şekilde 1970’lerde yaşanan petrol krizi sonucu, kaynaklar petrol ürünleri üretimine kaymış ve ekonomide toplam üretim azalmıştır.Üretim artışı ya da fiyat artışından kaynaklanan gelir artışı olsun, bu genişleme harcamaya dönüşerek ekonominin sektörlerini finanse ederse sorun yaşanmayacaktır.


Rybczynski Teoremi: Heckscher-Ohlin Modeli yardımıyla ortaya atılan teoremlerden birisidir. İki mallı ve iki faktörlü modelde, tam çalışma koşulları altında eğer tek bir faktörün arzı arttırılacak olunursa onu yoğun olarak kullanan malda üretim genişler, diğer malda ise daralır. Bu görüşe Rybcznski teoremi adı verilir.

Rybczynski Teoremi Örneği:Türkiye emek-zengin bir ülke, tekstil emek-yoğun, motor makine-yoğun mallardır. Sermaye arzı sabit kalırken emek stokunun arttırıldığını varsayalım. Artan emek, emek-yoğun tekstil kesiminde çalıştırılacaktır. Böylece söz konusu kesimde üretim artar. Tekstil üretimi için sermayeye de gerek vardır. Bu faktörde artış olmadığına göre sermaye motor endüstrisinden sağlanacaktır. Böylece tekstil üretimi artarken motor üretimi daralacaktır.


Leontief Paradoksu: Faktör donatımı teorisini test etmek üzere, ABD ekonomisinin, 1947 input-output tablosu ve 1947 yılına ait dış ticaret verileri ile Leontief, ABD’nin sermaye-yoğun malları ithal, emek-yoğun malları ihraç ettiği sonucuna ulaşmıştır. Ancak ABD bugün olduğu gibi 1950’lerde de dünyanın sermaye zenginliği en fazla ülkesidir.

Yani Wassily Leontief, dönemin geçerli dış ticaret teorisi olan Heckscher-Ohlin Teorisini, girdi-çıktı (input-output) tekniğini kullanarak test etmiştir. Hatırlarsınızki Heckscher-Ohlin Teorisine göre ülkelerin ihraç ettiği mallar, söz konusu ülkeler hangi üretim faktöründe nispi olarak daha zenginse o faktörü yoğun olarak kullanan mallar olmalıdır.

Leontief Paradoksu Örneği: Ancak Leontief, sermaye faktörü zengini ABD’nin 1 milyon dolarlık ihraç ürünleri ile 1 milyon dolarlık ithal ürünlerini incelediğinde farklı sonuçlar bulmuştur. Teoriye göre ABD’nin ihraç ürünleri içinde sermaye faktörünün daha yoğun çıkması gerekirken emek faktörü yoğunluğu daha yüksek çıkmıştır. Bu durum, Heckscher-Ohlin Teorisinin paradoksu olarak literatüre girmiştir. Leontief, teoriyi çürümekten kurtarabilmek için bir Amerikalının üç yabancıya bedel olduğunu söylemiş, ancak amacına ulaşamamıştır.


Nitelikli İş gücü Teoremi: Keesing ve Kenen, sanayi ülkeleri arasındaki dış ticaretin büyük bir bölümünün nitelikli iş gücü farklılıkları ile açıklanabileceğine işaret etmiştir. Bu görüşe göre mesleki yönden veya nitelikli iş gücü bakımından zengin ülkeler, üretimi büyük ölçüde bu faktöre bağlı olan mallarda uzmanlaşır.Öte yandan, niteliksiz emeğe bolca sahip olan ülkeler ise yoğun biçimde vasıfsız emek yoluyla üretimi yapılan malların üretiminde üstünlüğe sahiptir. Nitelikli İş gücü Teorisi, Faktör Donatım Teorisine büyük ölçüde benzediği için bu teoriye Neo Faktör Donatım Teorisi denilmektedir.


Teknoloji Açığı Teoremi: 1961 yılında Posner tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre sanayileşmiş ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir bölümü, yeni mal ve üretim süreçlerine dayanır. Posner yeni bir mal ya da üretim yöntemi (teknoloji) geliştiren ülkelerin, bunun ilk ihracatçısı olacağını, zamanla bu teknolojiyi bir biçimde edinen başka ülkelerin sahip oldukları diğer avantajlar (işgücü, doğal kaynak, vb) nedeniyle maliyet düşüklüğüne yani rekabet üstünlüğüne erişeceğini, ilk ihracatçı olan ülkenin zamanla ithalatçı konumuna geleceğini savunmuştur. Bu modelde üretimde ortaya çıkan yenilikler patent ve fikri mülkiyet hakları gibi yasalarla korunduğu için, bu yeniliğin sahibi olan ülke üretimin tekel hakkını elinde bulundurur. Buna göre yeni bir mal veya üretim süreci bulan sanayileşmiş ülkeler, bu malların ilk ihracatçıları olur. Ancak zamanla emeğin ucuz olduğu ülkeler doğal kaynak üstünlüklerini de kullanarak bu malı taklit etmeye başlar. Taklitçiler zamanla söz konusu malı bahsedilen üstünlükleri nedeniyle icat edenden daha ucuza üretmeye başlar. Böylece söz konusu mal, az gelişmiş durumdaki bu ülkeler tarafından ihraç edilmeye başlar. Bunun sonucunda da malı icat eden ülkeler, bu ülkelerle rekabet edemedikleri için malı dışarıdan ithal etmeye başlar.


İçsel Ölçek Ekonomileri: Firmanın kendi üretim ölçeği arttığında ortalama maliyetlerinin azaldığı duruma içsel ölçek ekonomileri denir.


Dışsal Ölçek Ekonomileri: Firmanın bağlı olduğu endüstride üretim hacmi geliştikçe firmanın ortalama maliyetlerinin bütünüyle düştüğü duruma ise dışsal ölçek ekonomileri denir.


Ekonomik Büyüme: temel olarak fert başına reel hâsılada meydana gelen devamlı artıştır.


Yansız Büyüme: Emek ve Sermayenin aynı anda eşit oranda olarak büyümesi. Yansız büyümenin iki temel koşulu vardır. Birincisi faktörlerin büyüme öncesi ile aynı oranda artması, dolayısıyla yeni faktörlerin iki endüstriye dağılışının tamamen eskisi gibi olmasıdır. Göreceli faktör fiyatları değişmez. İkinci koşul ise, iki malın tüketiminin aynı oranda sürdürülmesidir. Tüketimin büyüme öncesi ile aynı oranda artması için, her malın tüketimindeki yüzde artış, gelirdeki yüzde artışa eşit olmalıdır.Yani eğer faktörler aynı oranda artmış, faktörlerin ekonominin farklı sektörlerine tahsisi aynı oranda gerçekleşmiş ve tüketim de büyüme ile aynı oranda artmış ise nötr (yansız) büyüme meydana gelmiş olur.


Rybczynski Teoremi: Bu teorem, T.M. Rybczynski tarafından geliştirilmiştir. Teorem ticareti arttırıcı yönlü büyüme için özel bir durumu açıklar. Eğer üretim faktörlerinden birinin arzı sabitken diğer üretim faktörünün arzı artmış ise arzı artan faktörü yoğun olarak kullanan sektörde üretim mutlak olarak artar; arzı sabit kalan faktörü yoğun olarak kullanan sektörde ise üretim mutlak olarak azalır.


Dış Ticaret Haddi: ihracat fiyatları ile ithalat fiyatları arasındaki orandır.

Dış ticaret haddi, bir ülkenin diğer ülkelere sattığı veya bu ülkelerden aldığı malların fiyatlarındaki değişmeler dolayısıyla dış ticaretten kazançlı ya da zararlı çıktığını gösterir.


Otarşi: ekonomik bakımdan kendi kendine yeterlilik demektir. Dolayısıyla bu politikayı benimseyen ülkelerde ticaret politikasının amacı, dış dünya ile ekonomik bağların en düşük düzeye indirilmesidir. Günümüz küresel ekonomisinde geçerliliğini yitirmiş bir uygulamadır.


Tam İstihdam: Ülkedeki tüm üretim faktörlerini üretim sürecine dâhil ederek kaynakların atıl kalmamasını amaçlayan politikalardır.


Ekonomik Kalkınma: Ülkeler, ekonomik kalkınmalarını sağlamak amacıyla sanayileşme stratejileri uygularken dış ticaret politikasından da yararlanmaktadırlar. Koruyucu dış ticaret politikası ise, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin en önemli aracı durumundadır. Yeni sanayiler dış rekabetten korunarak ekonomik kalkınma sağlanmaya çalışılır.


Ödemeler Bilançosu Dengesi: Ekonomi yöneticilerinin çeşitli mali araçları kullanarak ülkenin ödemeler bilançosundaki dengeyi sağlama veya dengesizliklerin önüne geçme gayretleridir. Dış ödemeler bilançosu açık veren ülkeler, gümrük vergileri, kotalar, ithalat yasakları gibi kısıtlayıcı dış ticaret politikası araçları ile ithalatı daraltmak ve ülkeden döviz çıkışını azaltmak amacıyla uluslararası ticarete müdahalede bulunurlar.

Dış ticaret hadlerinin iyileştirilmesi amacıyla uluslararası ticarete müdahale edilmesi, optimum tarife olarak adlandırılan bir kavram ile açıklanır. Optimum tarifeye göre, ithalata yüksek bir gümrük vergisi konulması durumunda, söz konusu malları ihraç eden yabancı satıcılar, ihracat miktarlarının azalacağı endişesiyle, mallarını daha düşük bir fiyattan satmaya çalışırlar. Bu durumda ülke, aynı miktarda dövizle daha çok mal ithal edebilecek, dolayısıyla dış ticaret hadleri (ihracat fiyatları / ithalat fiyatları) ülke lehine değişecektir. Yani aslında ülkelerin gümrük vergilerini arttırmaları ülke vatandaşlarının yurtdışından alışveriş yapmalarını tam olarak kısıtlamak değil, ihracatçı konumdaki ülkenin fiyatlarının düşürülmesini sağlamaktır. Tabiki nitelikli mallarda ülke için alışverişi teşvik amacıyla gümrük vergilerinin arttığınıda söyleyebiliriz.


Disponibilite Oranı: Disponibilite, kelime olarak ihtiyari karşılık, kasada nakit bulundurma zorunluluğu, ihtiyaç duyulan vaziyette kullanılabilir halde bulunma, mevcut hazır para demektir. Disponibilite Oranı, bankalardaki mevduat ile bu mevduata karşılık bankanın bulundurmasının mecburi olduğu nakde çevrilebilecek değerler arasındaki ilişkiyi ifade eden bir orandır.

Keza bankalar topladıkları tüm parayı karşılık veya kredi olarak dağıtamazlar. Bu paranın bir bölümünü teminat niteliğinde Merkez Bankası’na “mevduat munzam karşılığı” olarak yatırırlar. Diğer bir bölümünü ise para çekilişlerini karşılamak üzere kasalarında bulundururlar. Bu kasada tutulan parasal varlığa “disponibilite” denmektedir. Bununla beraber bu uygulama 2005 seneninde kaldırılmıştır. Bunun yerine “mecburi karşılıklar” uygulaması devam etmektedir.


Avrupa Döviz Kuru Mekanizması anlamı nedir?

Avrupa Para Birimi (ECU) veya Avrupa Para Sistemine dahil olup da Avro alanı dışında kalan ülke paralarıyla Avro arasında oluşturulan ve merkezi kur etrafında dalgalanma marjının ± %15 olarak belirlendiği döviz kuru sistemi.

0 0 oylar
Article Rating